33.906K
VISITORS
943

ABOUT ME

Dreamer, Traveller and Writter. Cumhuriyet University and İstanbul University Undergraduate Education

ABOUT ME

Dreamer, Traveller and Writter. Cumhuriyet University and İstanbul University Undergraduate Education
FOLLOWING
You are not following any writers yet.
More

STORY BY Lacrimale

Çöl Fırtınası

Çöl Fırtınası

Reads

Orjinal adı; Badiyet-üş-Şam olan çölde, kum rengi kamuflajları ile ilerleyen Fırtına timi hedefine oldukça yaklaşmıştı. Üç gün önce konuşlu bulundukları üs bölgesine gelen haberle, acele ile oluşturdukları plan sayesinde şimdi bu uçsuz bucaksız çöldeydiler. Arap yarımadasının neredeyse dörtte birini kaplayan bu çölde, kum tanelerinin arasında imkansızı arıyorlardı. Gelen ihbara göre içlerinde Türk hekimlerin de bulunduğu 15 kişilik bir grup, terör örgütünün Suriye yapılanması tarafından esir alınmıştı ve bu çöldeki mağaraların birinde tutulmaktaydı. - Komutanım saat üç yönünde görüş sağlayamıyorum. İrili ufaklı kum hortumları var. - Koordinattan ne kadar uzağız Eymen? - Takribi iki kilometre komutanım. - Olduğumuz yerde kendimizi korumaya alıp bekleyeceğiz. Fırtınanın yönünü tayin etmeden devam edemeyiz. - Anlaşıldı komutanım. .... 33°24' K 38°45'G. Badiyet-üş-Şam - Hepimizi öldürecekler burada. Çöl yılanlarına yem olacağız. - İzimizi nasıl olur da bulamazlar? Bizi gözden çıkardıkları kesin. - Kahretsin! Ölmek istemiyorum... Yetenekli bir doktorun uçarı kızı Ülkü, cerrahi uzmanlığını aldıktan sonra organ nakli üzerine deneyim kazanmak istemiş; babasının teşviki ile de Şam'da yapılması planlanan robotik cerrahi seminerine katılmıştı. Kaldıkları otelden, sahra hastanesini ziyaret etmek üzere ayrıldıklarında, araçlarının önü bir gurup silahlı adam tarafından kesilmiş ve kendilerini bu çölün ortasında, tanrının bile unuttuğu bir mağarada bulmuşlardı. Ülkü de diğerleri gibi burada öleceklerinden öyle emindi ki; çabalamanın bir faydası olmadığı kanaatiyle kaderine razı olmayı seçmişti. Tabii diğerleri gibi ağlayıp yalvarmak ona göre değildi. Çevresindeki serzenişleri duymamazlıktan gelmeye çalışırken; biraz ilerisindeki üç kişilik Fransız grubun konuşmalarına kulak kabarttı. Annesi çok yetenekli bir flologdu ve ona annesinden geçen dil öğrenme yeteneği ile beşten fazla dili konuşabiliyor ve de anlayabiliyordu. Kaldı ki Fransızca; ana dili gibi konuştuğu dillerden birisiydi. Üçlü grup konuşmalarının bir yerinde babasının adını ve son çalışmasını geçirince iyice kulak kabarttı. Nihayetinde ise burada olmalarının asıl sebebinin; babasının çalışmalarının peşinde olmaları olduğu gerçeği ile yüzleşti. İşte şimdi buradan kurtulmak için çok sağlam bir sebebi vardı.

Updated at Aug 4, 2025, 3:46 PM

Read Preview
Çöplükte Kaybolan Altınlar

Çöplükte Kaybolan Altınlar

Reads

Genç kız, heybetli demir kapının önünde durmuş, küçükken ona göğe uzandıkları izlenimini veren demir parmaklıkların ardındaki binayı seyrediyordu. Bu binadan çıktığı günü düşününce; şimdi olduğu insan ve bulunduğu konumu, burada başına gelenlere borçlu olduğunu biliyordu. Kolundaki saati kontrol etti ve görüşmesine 4 dakikanın kaldığını gördü. Takıntılı bir kişiliği vardı. Bu takıntıları da birazdan gireceği binada yaşarken edinmişti. Şimdi bina girişine kadar 59 adım atacak, 6 geniş basamak çıktıktan sonra binanın ana girişinden içeri adımlayacaktı. Bu eyleme iki buçuk dakikayı verirken, ikinci kata çıktıktan sonra sağdan ikinci kapıya varmak için yeteri kadar zamanı kalacaktı. Saat tam 15.30'u bekleyecek ve ne bir saniye önce ne de sonra; tam 15.30'da müdür beyin kapısını çalacaktı. Kendisi ayrıldıktan sonra iki müdür daha eskitmişti bu kurum. Kaosu, derdi hiç bitmeyecek gibi gelirdi zaten ona da. Eğer mecbur olmasaydı 14 yılını burada geçirmezdi ya; gidecek başka yerinin olmayışı onu kırılmaz, kopmaz prangalarla bağlamıştı bu binaya. Kurum müdürünün kapısını çaldığında içeriden buyur edilmesi uzun sürmedi. "Merhaba, telefonda görüşmüştük. Ben Sosyal Hizmet Uzmanı Pelin Sümer. İki yaşındaki Derya bebeğin evlat edindirme süreci için buradayım." Kendini tanıttıktan sonra, 50'li yaşlarının sonundaki sert görünüşlü adamın konuşmasını bekledi. Çok geçmeden; "Hoş geldiniz Pelin hanım. Buyrun lütfen. Yardımcım evrakları getirirken size bir şeyler ikram edeyim. Hava bugün haddinden fazla sıcak." diye konuştu. Pelin, sadece bir bardak soğuk su isteyerek evrak çantasından, kendisine daha önce iletilen evlat edindirme belgelerini çıkardı. Telefondaki görüşmesini bitiren yurt müdürü Sefa Cömert ise karşısında bütün soğukluğu ile duran genç kadını baştan aşağı süzüp sessizliği bozmak adına konuştu. "Oldukça genç duruyorsunuz. İzmir ilk görev yeriniz mi?" Pelin, bu tür soruları elbette bekliyordu. Bu sebeple hazırlıklı gelmişti zaten. "Aslında ilk görev yerim İstanbul'du. Ama buradan İstanbul'a geçmek isteyen bir meslektaşımla becaiş yaptık. 6 ay kadar çalıştığım kurumu saymazsak; burası ilk görev yerim diyebiliriz. Eğer nasip olursa burada uzun yıllar kalmayı planlıyorum." Pelin; sözlerini bitirdiğinde kapı çalındı ve içecekleri ile birlikte bekledikleri evraklar da geldi. Derya bebeği evlatlık alacak aileyi uzun süredir takip ediyordu. Aslında bu mesleği seçmesinin sebebi; bu kurumlardan birinde yetişen bir birey olarak, kendinden sonra gelenlere elinden geldiğince iyi hayatlar sunma arzusuydu ama yaklaşık iki yıl önce karşısına çıkan gerçek; bu mesleği seçmekle ne kadar doğru bir karar aldığını ona göstermişti. Kendi döneminde burada görevli olan memurelerden birisi yıllar sonra karşısına çıkıp, kendinden iki yaş küçük erkek kardeşinin Aydın'da ki çocuk esirgeme kurumuna verildiğini ve verildikten iki ay sonra evlat edinilerek isminin değiştirildiğini söylemeseydi; belki de bu meslek onun için bu kadar hayati bir hal almayacaktı. İzmir'in köklü ailelerinden Özsoy'ların ikinci evlat edinme girişimiydi bu. Ve Pelin'in zihnini kemiren bir ses; yaklaşık 24 yıl önce evlat edindikleri bebeğin kardeşi olduğunu fısıldıyordu...

Updated at Aug 4, 2025, 7:43 AM

Read Preview
Taş Yığını

Taş Yığını

Reads

Cesur, bu evliliğin gerçek olduğunu her fırsatta Seha'ya hatırlatmış, aralarında ne olması gerekiyorsa olacağına dair açık imalarda bulunmuştu. Bir an önce de onunla gerçek manada karı koca olabilmek için çabalayacaktı. Bu bir gereklilik olmanın yanında, aynı zamanda ona karşı hissettiği nefsi arzunun merakını da gidermenin amacındaydı. Bu sebeple Seha'nın odaya girdiğinden beri gözlerinin bir kez bile değmediği çıplak üst bedenini kızın iyice dibine sokup bir süre yüzüne bakması için bekledi. Seha direnince de boşta kalan elini tutup çıplak göğsüne koydu. Kollarını da beline dolayınca nasıl titrediğini anlamış bulundu. Yüzlerinin mesafesi birbirine çok yakındı. Seha soludukça ılık nefesi göğsüne vuruyor ve iradesini daha da zorluyordu. Yanağını kızın şakağına dayadıktan sonra sesini bulup konuştu genç adam. - Seha bana izin ver. Bu geceyi bizim için unutulmaz bir gece yapmak istiyorum. Lütfen izin ver. - Korkuy...korkuyom. - Biliyorum boncuk. Korktuğunu görüyorum. Ama sana söz veriyorum korkuların geçecek. Birbirimize alışmamız, birbirimize karışmamız gerek. Başını sallayan genç kız artık ona onay vermiş ve Cesur sözünü tutarcasına ürkütmeden sevmeye başlamıştı. Evvela göğsüne bir şelale gibi inen saçlarını bir omzunda toplayarak başladı. Sonra da kulak hizasından aşağı doğru usul usul öperek ilerledi. Şah damarındaki devinimden boncuğunun nasıl heyecanlandığını anlayabiliyordu. Elleri usul usul pijamasının eteklerine gitti. Yavaşça başından sıyırdığında ise bembeyaz tenine dağılan saçlar derin bir iç çekmesine sebep oldu. "Çok güzelsin" dedi. "benim güzelim." Seha az evvel soğuk dediği odaya nankörlük eder gibi boncuk boncuk terliyordu. Tenine bir ışıltı gibi yayılan bu damlacıklar Cesur'un hazzını giderek körüklüyor, hem bir an önce Seha'ya karışmak isterken; hem de onu ürkütmemek için uğraştığı yavaşlıkla adeta kendine işkence çektiriyordu. Ayakta daha fazla duramayacağını anladığı kızı aniden kucakladığında tiz bir çığlık doldurdu odalarını. Seha'nın dudağına örtünmek için kıyılarında dolaşan kendi dudakları bu sesle hınzırca kıvrıldı. "Sakin ol, sadece yatağımıza götüreceğim seni. Sevmeye orda devam edeceğim. Sabaha kadar durmadan yorulmadan seveceğim bu bedeni. Tenin çok lezzetli Seha. Doymam mümkün değil." Cesur sadece elleriyle değil, sözleriyle de yangınlara sürüklüyordu Seha'yı. Hem Züleyha demişti ya; "ilk günden kendini kasma adamına bırak her bişeyi. O ne edeceğini, yolunu yordamını bilir. Sen bi kere tecrübe edince zaten kocanı hep ayartmak isteyecen. Her hareketinden önce gözünün içine bakmak isteyecek. Sakın ola aklın çıkıyomuş gibi ürkerek bakma bacım. Adamı da telaşa sürüklersin ilk geceden." Dediği gibi yeni her ne yapacaksa evvela gözünün içine bakıp izin alıyordu. Ve yine gözlerine bakarak alt pijamasını çıkarmaya başladı. Cesur, İstanbul'da sayısız güzel kadın görmüştü. Nefsine kurban olan bir adam değildi hiçbir zaman ama Seha'nın herkesten gizleyip de şimdi ona sunduğu bu eşsiz güzellik elini ayağına dolaştıracak cinstendi. Hele bel çukurunda sanki milimetrik bir hiza ile yerleşmiş olan üç küçük ben, onun için bir tapınak mimberi sayılabilirdi. "Seha, sen nesin böyle. Nasıl güzel bir şeysin. Aklımı kaçırtacak kadar güzel her yanın." Göbek dediğininetrafında dolanan dili, kasık çizgisine doğru ilerleyince Seha'nın bacaklarını sıkıp kısık bir şekilde inlediğini fark etti. Yüzüne yerleşen tebessüm; onun da en az kendisi kadar etkilendiğinin verdiği hazdandı. Üzerlerinde, birbirlerini hissetmelerine engel olacak ne kadar parça varsa hepsi yerde bir yığın oluşturmuştu şimdi. Cesur, küçük karısının üzerine ağırlığını vermeden Seha'nın açıkta kalan her yerinde dudaklarını gezdiriyordu. Elleri ise boş durmuyor ve bütün her zerresinden parmakları nasibini alıyordu. Usul usul kasıklarına inen parmakları karşılaştığı engeli yumuşakça açtı. "Kasma kendini. Sana söz veriyorum her şey çok güzel olacak." Seha, Cesur'un ağzından çıkanı harfiyen yerine getirmeye adamıştı kendini. Bu sebeple bacaklarını araladı ve Cesur'un onu göklere çıkaracağı anı yaşamaya bıraktı kendini. Züleyha az bile söylemişti. Bu yaşadığı kolayca tarif edilecek hiçbir hisse benzemiyordu. "Kendini bana bırak güzelim, rahatla." Cesur'a kalsa, onun da ağzını açacak dermanı kalmamıştı ama toy karısına bu geceyi oldukça rahat geçirmesi için yardımcı olmalıydı. Karısının nihayet hazır olduğunu anladığında ise kasıklarının arasındaki yerini aldı. "Hazırsın. Ama yine de çok az canın yanabilir. Sana söz veriyorum, o acıyı çabucak silmek için elimden geleni yapacağım. Senden tek istediğim kendini kasmaman. " Cesur bu sözleri efsunlu sesiyle kulağına fısıldıyor ve zaten hazırda uçup gitmek üzere olan aklını daha da güç tutulur hale getiriyordu. Cesur'u dinledi ve kendini olabildiğince rahat bıraktı. Kendini yavaş yavaş kaygan açıklıktan ileri itmeye başlayan Cesur, engelle karşılaştığında duraksadı. Bunu ne kadar uzatırsa, küçük karısının canının o kadar fazla yanacağını biliyordu.

Updated at Jul 27, 2025, 7:05 PM

Read Preview
Oyalı Mendil

Oyalı Mendil

Reads

Temasın nasıl olduğunu elbette ben de biliyordum. Bir kere bizim evimizde de netflikş vardı, libido Monreo'yu biz de izliyorduk yani. Temas nasıl olurmuş, et ete değince nasıl ses çıkıyormuş biz de bu konuda fikir sahibiydik sonuçta. Ama bu meselelerin de ekran karşısında kızışmak gibi olmadığını bilmiyorduk tabii. Sağolsun Barış da bunu iyice belletmek için dibime kadar girip ordan burdan fırlayan saçlarımı okşuyor, bir yandan da burnunu yüzümde boynumda ne kadar huylandığım yer varsa orada gezdiriyordu. "Yanarız aslan parçası" dediysem de sadece gülümsemekle yetindi. Barış bey anlaşılan bu gece beni yakmaya yemin etmişti. Çünkü elektrik çarpma hissi veren dokunuşlarını daha da arttırıp beni tuttuğu gibi kucağına çekti ve sanki kaçıp gitmeye dermanım kalmış gibi kollarının arasına hapsetti. Burnunu boyun girintimde gezdiriyor ve ara ara ıslak öpücükler konduruyordu. Barış'ın yaklaşımlarında saf romantizm varken benim gözümün önündeyse 365 Day filminin sahneleri oynuyordu.Öyle ki bizim üç metrekarelik banyoda yan yana nasıl sığıp da duş alacağımızı bile düşündüm. O değil benim şimdi içinde bulunduğum hali anam babam bilse sabahına imamla kapıya dayanır. Biz böyle kırmızı noktalardan döşenmiş yolda ne menem bir isdikbale yürüyorduk Allah bilir.

Updated at Jul 3, 2025, 4:17 PM

Read Preview
Gülfidan

Gülfidan

Reads

Gülfidan'ın bedenini örten tek örtü saçlarıydı şimdi. Ayakta bir tanrıça gibi duruyor ve Ömer'e ömürlük bir seyir zevki veriyordu. Ondan daha fazla uzak kalmaya dayanamayınca karısını yatağa çekip oturttu ve aheste aheste gömleğinin düğmelerini çözdü. Odayı aydınlatan gece lambasının şavkı bütün heybetini gizlese de sesli yutkunuşları ne kadar arzulu olduğunu duyuruyordu. Ellerini yatağa dayamış ve başını sağ omzuna yatırıp Ömer'i seyre dalmış olan Gülfidan ise bu raddeye kadar gelebildiği için içten içe sevinç duyuyordu. Çünkü bu raddeye kadar gelebilmek, Ömer'i tüm hücrelerinde ağırlayabileceği konusunda ona büyük bir cesaret veriyordu. Sonunda Ömer de kendisi gibi kıyafetsiz, zırhsız kalınca aralarındaki kıvılcım harlandı ve haftalardır koyun koyuna uyudukları yatak, onların arzularının çatlaklarından sızmasıyla sırılsıklam oldu.

Updated at Jun 15, 2025, 6:11 PM

Read Preview
Suzan

Suzan

Reads

Beni koridorda yakalayıp hareket kabiliyetimi kısıtlayınca bir haylazlık yapacağını ve beni utandıracağını elbette tahmin etmiştim. Ama benim de bu haylazlığa onun gibi karşılık vermem kendi açımdan beklenmedik bir durumdu. Önce kollarını belime sarmış ardından da gözlerimin içine baka baka kalçalarıma kadar indirmişti ellerini. Daha sonra nasıl olduğunu anlamadan kucağında buldum kendimi. Girdiğimiz yerin mutfak olduğunu da kalçam tezgahla buluşunca farkedebilmiştim. En az benim kadar heyecanlıydı. Sanki imkansıza kavuşmuş gibi hararetle nefes elıyordu.

Updated at May 29, 2025, 11:02 PM

Read Preview
Mimoza Çıkmazı

Mimoza Çıkmazı

Reads

Ayrılık korkusuyla yapılan sessiz haykırış yerini tutku dolu bir öpüşme seansına bıraktı. Tufan'ın ensesinde dolanan parmakları adamı iyice çığrından çıkaran arzulara sürüklüyordu. Beline uyguladığı baskıyla Verda'yı tekrar yastıkla buluşturdu ve temasını kesmeden öpmeye devam etti. Acelesiz, sevecen ve gittikçe tutkuya evrilen bir öpücüktü bu. Belindeki elini saten pijamanın altına daldırıp teniyle buluşturdu. Dokunduğu yeri yakıyor, dokundukça yanıyordu. Nefes alma özgürlüğü tanıdığı kadının dudaklarından kendini ayırdı ama yoluna boynu ve açıkta kalan gerdanında devam etti. Elli biraz daha yukarı kaymış ve kusursuz tepecikleri bulmuştu. Verda'nın ağzından çıkan ufacık bir inleme onun dudaklara tekrar yönelmesini sağladı. Verda'nın onu durdurmasından korktuğu için gözlerini açmak istemiyordu. Zaman ilerledikçe Verda'nın da durmaya niyetinin olmadığını fark etti. Ama ne kadar ileri gitmesi gerektiğini kestiremiyordu. Verda'nın gözlerinde göreceği en ufak bir pişmanlığa dayanamazdı. Kendini zorlayan erkekliğine söz geçirmeye çalışarak şimdilik bu tutkulu sevişmeye sınırı aşmadan devam etmeye karar verdi.

Updated at May 26, 2025, 12:07 PM

Read Preview
LAÇİN

LAÇİN

Reads

Canımın yanacağını biliyordum. Ama defalarca bedenini kurşun sıyırmış, bıçaklanmış bir askerin nazarında ona acı demek hiç yakışık almazdı. Kendimi hazırladım ve onun daha fazla kendini zorlamasına izin vermeden bacaklarımı beline sardım. Ona sadece kalçasını kaldırıp girişime hizalanmak kalmıştı. Gözlerimiz o loş ışıkta birbirine kenetlendi ve loşluğu aydınlatacak havai fişekleri görmek için kendini hazırladı. Yavşa olmasını istemediğim için "Bir kerede yap şunu" dedim. Komik olan neydi, onu tam bu esnada ne güldürmüştü bilemiyorum ama dediğimi yapıp, buruşan ifademden öptükten sonra kendini hafif geri çekti ve "Bana sadece yatakta emir verebilirsin üsteğmen" dedi. İşte bu işi çok sevmiştim. İleri geri yapmaya başlayıp beni alıştırdığında yüzünde biriken ter damlalarını fark edeip onu tek hamlede sırt üstü çevirdim. "Madem yatakta benim sözüm geçiyor, iyileşene kadar sırtın yerden kalkmayacak yüzbaşı. Hem ben bu pozisyonu çok sevdim." dedim. Acı uçtu ve geriye doyumsuz bir haz bıraktı. Parlayan bedenlerimiz, Ankara Şubat'ına inat hoş bir ısı yayıyordu. İkimiz de sona gelip nefes nefese kaldığımızda belki de yıllardır yapmak isteyip de bir türlü başaramadığım bir şey yaşandı. Gözlerimden ard arda düşen göz yaşları, artık onun göğsündeki ter damlalrıyla karışıyordu. Her şeyiyle bir olmak sanırım bu demekti...

Updated at May 6, 2025, 3:19 PM

Read Preview
Çıkmaz Duygular

Çıkmaz Duygular

Reads

Patlayıcıları doğru noktalara koyarsanız; otuz katlı bir gökdeleni çevreye hiçbir zarar vermeden, tek seferde bir enkaza çevirebilirsiniz. Oysa ki o gödeleni yapmak için hatırı sayılır bir zaman ve emek verilmiştir. Tıpkı bir kız çocuğunun yetişmek, toplumda bir yer edinmek için harcadığı emeğin tek bir insanın girişimiyle yerle bir edilmesi gibi. Dilrüba ya yıkıntıların arasında kalacak ya da o yıkıntılardan kendine yeni bir yuva kuracak. Dilrüba'nın hikayesi başlıyor.

Updated at Mar 25, 2025, 12:26 AM

Read Preview
SARAYLI

SARAYLI

Reads

Dakikalar sanki ayaklarına tonlarca ağırlık bağlanmış gibi ağır bir seyirde geçti o andan sonra. İçecek tepsisini alıp evine geçen Halide'nin ardından ben de eve geçmiş ve ter kokan üzerimi değiştirmiş, biraz da kendime çeki düzen vermiştim. Cılız bir ışığın buluşacak olsak bile bu toy heyecan nedenşyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Saate baktığımda nihayet buluşma anına on dakikadan az bir süre kaldığını gördüm. Koşar adımlarla yürümüştüm resmen. Çardağa geldiğimde ortada henüz kimse yoktu. Bir kaç dakika erken geldiğimi bildiğimden oturup beklemeye başladım. Çok geçmeden onun ayak sesleri ilişti kulağıma. Benim aksime hiçbir değişiklik yapmamıştı kendinde. Bir kaç adım kadar yanıma yaklaştığında, ellerini arkasında birleştirip bedenini parmak uçlarında yükseltip bıraktı. Aynı anda ise meftunu olduğum dudak ısırma hareketini yapıyordu. Az sonra onun gibi ezecektim o dudakları. Ama yine de sınırlarını ihlal eden ben olmamak için sabırla ondan bir adım bekledim. Bana biraz daha yaklaştı ve hemen dibimdeki pervaza dayadı sırtını. Bu sessizlik ve yok denecek kadar az olan mesafe artık sinirimi bozuyor ve heyecanıma ket vuramıyordum. Ergenlik yıllarımda bile bu kadar çarpıntı hissetmemiştim. Ona doğru yaklaşıp, iki yanından pervaza dayadım ellerimi. Nefes alışlarımız da aynı ahenkte olduğu için her soluk verişimizde göğüs kafeslerimiz birbirine değiyordu. Gözlerinde teslimiyet vardı. En az benim kadar bekliyordu bu birleşmeyi. Önce yüzlerimizi yaklaştırıp dudaklarımı sürttüm pürüssüz tenine. Benim gibi seri soluklar aldığını fark edince, bu kez de dudaklarına yöneldim. Kahretsin! Dilim damağım kupkuru olmuştu. Bu ssuzluğu giderecek tek ab onun dudaklarındaymış gibi yapıştım. Başlarda hareketsiz kalan elleri yüzümü avuçlayıp en az benim ki kadar keskin bir ateşle karşılık verdi. Bedenimi ona yaslamış olmama rağmen bu temas bile az geliyordu. Üzerindeki şort tulum tenine ulaşmama engeldi ama bütün hatlarını hissedeceğim kadar da inceydi. İnleyişlerimiz geceye karışmış, biz de gecenin koyuluğunda kaybolmuştuk. Bizi savrulduğumuz boşluktan sert bir ses çıkardı. "Halide! Bu ne rezillik?"...

Updated at Mar 14, 2025, 11:59 AM

Read Preview
  • 1
  • 2
  • 3

Navigate with selected cookies

Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.