Tavan Arası
"Eğer birini seveceksem, bu kişi bunu bir şekilde hak etmelidir." der Freud. Karşılıksız sevgi besleyemeyeceğini iddia eder bir yerde de. Bu güne kadar karşılık beklemeden sevdim çevremdeki insanları. Bu saf insan sevgisiydi sadece. Ama aşk... aşk çok başka bir şey. İnsan istiyor ki; aşık olduğu insanın da kalbi kendisinin ki gibi çarpsın. Onun da nefesi kesilsin, heyecandan ne yapacağını bilemesin. Benim titrediğim gibi titresin. Şimdi titrediğim gibi. Dizlerim tutmuyor. Tutunduğum omuzlarından güç almaya çalıştığım halde gücümün gittikçe tükendiğini hissediyorum. Ellerinin belimdeki varlığı kaybolsa dizlerim beni taşıyamaz, eminim. Dudaklarımın üstündeki varlığını çekse peki? Ne olur çekmesin. Henüz nefes alabiliyorken bu histen uzaklaşmaya hazır değilim..."
Nefessiz kalana kadar devam etti dudaklarının münasebeti. Plak çoktan çalmayı durdurmuştu ama onlar yüreklerinin ritminde salınmaya devam ediyorlardı. Alınları ve bedenleri hala birdi. Sesli bir şekilde yutkundu Cüneyt. Konuşup bu büyüyü bozmak istemese de bir şeyler söylemesi, bir şeyler duyması gerekiyordu. Yaşadığı bu anın gerçekliğine inanmak için bu gerekliydi. Sesini bulmak için boğazını temizledi ve fısıltı halinde konuşmaya başladı.
- Bu, bu tahmin ettiğimden de daha değerli, daha güzeldi. Ben artık bu hissi tekrar etmeden yaşayamam. Ne olur benim gibi hissettiğini söyle.
- Ben, ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum. İlk... ilk defa böyle bir şey hissediyorum. Nasıl hissetiğini bilmiyorum ama en az senin kadar heyecanlı olduğumu bil. Ve sanırım ben de artık bu hissi tekrar tatmadan yaşayamam.
Bu sözler Cüneyt'in tekrar cesaret alması için yetti de arttı bile. Yeniden içti genç kızın dudaklarındaki ab-ı hayattan. Artık ikisi de hislerinin götürdüğü yere gitme kararı almıştı. Tuna'yı ani bir hareketle kucakladı ve odadaki geniş koltuğa doğru adımladı. Kucağında Tuna ile birlikte oturduğunda kısa bir duraksama yaşadı ikisi de. Tuna'nın gözlerindeki sessiz onayla yüzünün, saçlarının ve de boynunun derinliklerinde iz sürdü dudakları bir mühlet. Kokusu ve de teninin dokusu ona daha önce tatmadığı hazlar bahşetmişti. Elinden gelse kucağındaki narin bedeni asla bırakmaz, onu kendi bedenine hapsederdi. Öyle de yaptı. Sıkıca sarıp sarmaladı ve başını göğsüne yasladı. Saçlarına kondurduğu derin öpücüklere doyacak gibi değildi. Ama henüz ileri gitmek için erkendi. Tuna ile tamamen bir olması için bazı şeylerin aydınlanması ve genç kızın kafasının rahat olması gerekliydi. Onun saçlarını okşamaya devam ederken konuşmaya devam etti.
...
Unfold
"Her evde bir ışık yanar, içinde od mu yanar can mı yanar bilinmez." der eskiler. Ne kadar da doğru bir söz değil mi? İstanbul'un ışıl ışıl manzarasına bakarken,"bu kadar ışığı saçmak için hangi hanede kim bilir ne canlar yanıyor?" diye düşünüyordu Cüneyt. Tuna'nın ışığı da yanıyor mu ki şimdi? Yanından ayrılalı henüz bir saat ancak olmuştu a……
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Waiting for the first comment……