Lal Asrın
Reads
‼️POLİGAMİ VE CİNSELLİK İÇERİR ‼️ Riley başını bana çevirdi; gözlerinde beliren sert kıpırtı, kalbimde kıvılcımlar çaktırdı. O bakış, hem öfke hem de istemsiz bir çekim yaratıyordu. Kanına karşın... Dedektifin boynuna sarıldığımda, teni sıcak ve gergindi; yatağa itip üzerine çıktığımda, ikimiz de birbirimizin nefesini hissediyorduk. Kaslarımdaki gerilim, onu kontrol ederken içimdeki öfke ile karışıyordu. Riley Sinclair irice açılmış gözlerle bana bakıyordu; dudakları hafifçe aralıktı, nefesi kesik kesikti. Elim boynuna sarılıydı, parmak uçlarım teninin altındaki damarların ritmini hissediyor, her nefes alışında bedenimiz arasındaki elektrik gerilimi artıyordu. Kan, damarlarının altında sessizce akarken, varlığım onu hem tehdit ediyor hem de istemsiz bir şekilde çekiyordu. Karnının biraz aşağısında, kasıklarına yakın bir noktada oturuyor, ağırlığım ve yakınlığımın verdiği gerginliği artırıyordum. Alnı hafifçe kırışmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı; ben de başını biraz daha yatağa bastırarak gücümü dengeliyordum. Ancak ellerimin ve bedenimin verdiği yakınlık, bilinçsiz bir şekilde aramızdaki çekimi yoğunlaştırıyordu. Başımı yana eğip dedektife yukarıdan baktığımda, wampir dişlerimi gösterecek kadar sırıtıyordum; bu sırıtış hem tehditkar hem de davetkar bir çağrıydı. Gözlerimiz birbiriyle kilitlenmiş, nefeslerimiz birbirine karışıyor, odadaki gölgeler ve gök gürültüsü bu anın karanlığını daha da derinleştiriyordu. Dedektifin düşüncelerini okuyamasam bile onu öldürüp, öldürmeyeceğimi düşündüğüne emindim. Onu öldürmeyecektim. Avcılar hamamböcekleri gibi ürerdi. Biri ölürse peşi sıra diğerleri de gelirdi. Biri yetiyorken, diğerleri ile uğraşamazdım. Dışarıda gök bir kez daha gürledi; odanın camları titredi, perdeler rüzgârla savrulurken gölgeler duvarlarda oynuyordu. Elektrikli bir sessizlik vardı; sanki hava bile nefesimizi tutmuştu. Ters haç bir çivinin ucunda asılıydı. Yatağın üzerinde sessiz bir uyarı gibi asılı duruyor, odadaki karanlıkla birleşerek tüm mekânı gergin bir enerjiyle dolduruyordu. Riley başını bana çevirdi; gözlerindeki kıpırtı ilk anda bir meydan okuma gibiydi. Ama derinlerde, göz kırpmadan gizlediği bir kaygı, nefesinin hızlanması ve kaslarının istemsiz kasılmasıyla ortaya çıkıyordu. Dedektifin boynuna sarıldığımda, yakınlığımız bir anda tehditkar hal aldı. Yatağa itip üzerine çıktığımda, tenimiz birbirine değiyordu. Riley’nin nefesi kesik kesikti; her nefes alışında gözleri kaçamak ama derin bir merakla bana kilitleniyordu. Elim boynuna sarılıydı, parmak uçlarım damarlarının ritmini hissediyor, vücudunun her tepkisi aramızdaki gerilimi yükseltiyordu. Karnının biraz aşağısında, kasıklarına yakın bir noktada oturuyordum; ağırlığım ve yakınlığım, Riley’nin nefesini daha hızlı ve düzensiz hâle getiriyordu. Kapana kısılmış bir tavşandan farksızdı. Alnı hafifçe kırışmış, dudaklarını birbirine bastırmıştı; başını biraz daha yatağa bastırarak kontrolümü koruyordum, ama her temas, her sürtünme, aramızdaki çekimi daha da yoğunlaştırıyordu. Riley’nin iç sesi çarpıyordu, korku ve kan arzusu arasında sıkışmıştım. Vücudu bana karşı direniyor gibi görünse de, kaslarının istemsiz tepkileri onu eli veriyordu. Başımı yana eğip yukarıdan baktığımda, wampir dişlerimi gösterecek kadar sırıtıyordum. Riley’nin gözlerinde bir anlığına kontrolü bırakma isteği belirdi; gözbebekleri büyümüş, nefesi kesilmişti. Kesinlikle onu öldüreceğimi düşünüyordu. Riley’nin direnci devam ediyordu. Gözlerimiz bir sessiz anlaşma gibi birbirine kilitlenmişti; hareketlerimiz, nefeslerimiz ve kalp atışlarımız bir savaş ve dans içinde birleşiyordu. O da bunu biliyor, istemeden karşılık veriyordu. Ölüm ve yaşam arasında ki sınırda mı olduğunu düşünüyordu? Emindim ki elinde gümüş bir hançer olsa boynuma saplardı. Başımı hafifçe eğdim. “Dilini mi yuttun dedektif? Korkuyor musun?” Gergin ve şaşkın yüz ifadesi beni eğlendiriyordu. Yüzündeki ifadeyi incelerken, içimdeki yırtıcının hafifçe hırladığını hissettim. Bu bir zafer anıydı. Sadece birkaç saniye önce bana sıradan bir lise öğrencisi diyen, Kanlı Mary’yi mi görmek istiyordu? Ona istediğini verecek olursam, ölürdü. Korku ve kan arzusu arasındaki ince çizgide asılı kalmıştım; bu ikilik, onun kanının kokusunu daha da keskinleştiriyordu. “Ne yapacağımı merak ediyorsun, değil mi?” diye fısıldadım, sesim bir kedi mırıltısı gibi yumuşak ve tehlikeliydi. Dudaklarım, bir saniyeliğine boynunun atardamarına yaklaştı; sıcak teninde nefesimin buharını hissettirdiğimde, Riley’nin vücudu altında bir yay gibi gerildi. Nefesi, göğsünden bir inilti gibi dışarı sızdı. Kanı kesinlikle dumanı tüten bir biftek kadar lezzetliydi. Cildime değdiği anda, o bilindik, keskin sızı avucuma yayıldı. Saf gümüşün tenimi yakıcı, tahriş edici etkisi hemen kendini gösterdi; bir nevi kimyasal bir tepkiydi. Derim hızla kızarmaya, hafifçe dumanlanmaya başladı.
Updated at
Reads
(DÜZENLENDİ) ‼️POLİGAMİ VE CİNSELLİK İÇERİR ‼️ Kalın güçlü parmakları bel boşluğuma yerleştirmiş beni destekliyordu. Her seferinde zorlanmaktan nefret ediyordum. İnledim ve Tobias bunun yardım için bir işaret olduğunu anlamıştı. Dizlerimin arkasından kavradığını hissetmiştim sonra bir göz açıp kapama anı kadar kendimi bedeni ve duvar arasında sıkışmış bulmuştum. Kalçasını bacaklarımın arasına ittirdi. Kollarımı omuzlarına doladım. Keyifli bir şekilde sırıttı, aletini içimde döndürürken bacaklarım arasından sular akıyordu. Yeniden kendini içime itti. “Tobias!” diye haykırdım. İsmini inleyerek haykırmak Tobias’in yüzünde fazlasıyla tatmin olmuş bir ifade yarattı. Avuçları kalçalarımın içine oturmuştu. Beni kucağında yükseltip, alçaltıyordu. Ve benimle yükselip alçalıyordu. Bacaklarımı biraz daha ayırıp beni havaya kaldırdı. Ben yüksekte sabitken, omuzlarından sıkı sıkıya tutundum. İçime girip çıkmayı sürdürdü. Her seferinde başından sonuna kadar. Geniş omuzlarında duran ellerimle denge de durmaya çalıştım. Zorlandığımı gördüğünde beni yeniden kolları arasına aldı. Bacaklarımı beline sardım. Aletini daha derine ve derine soktu. Wampir ve melez olmanın en iyi tarafı geç çok ama çok geç boşalmamızdı. “Sen sonsuz hayatımda karşıma çıkan en iyi varlıksın.” diye fısıldadı kulağıma. Bunu demesini beklemiyordum. O anda düşünemezdim. Aklım zevke bulanmıştı.
Updated at
Reads
"Çok güzelsin..." diye fısıldadı dudakları titreyerek, bir bacağını omzuna alırken diğer eliyle kalçasını kavradı. Kasıklarının gerginliğiyle inleyen bedeni, kendini ona teslim ederken büküldü. Parmak uçları, iki bacağın birleştiği o ıslak çizgide gezindi, nemli dokunuşuyla iç geçirtirken. "Ah!—" Dudaklarına düşen bu ünlem, onu daha da cesaretlendirdi. Omzundaki bacağı hafifçe yukarı itti, açıyı genişletti. “Bu harika...” diye inledi altında, elleri çarşaflara dolanırken. İsteği yerine getirdi - bir kalçasını daha yukarı kaldırdı, o mükemmel açıyı bulana kadar. “Sen uslu bir kadınsın.” diye mırıldandı, bedenlerinin birleştiği noktaya bakarken. Önce sadece sürtündü, ıslaklığın sıcaklığını hissetmek için. Sonra acımasız bir yavaşlıkla, tamamen birleşti. "Tanrım!—" Çığlık, yastığa gömüldü. Her hareketinde biraz daha derinde hissediliyordu. “Hiç bir erkek seni böyle tatmin edebilir mi?” diye sordu alaycı bir şehvetle, elini göğsüne yaslayıp, kalp atışlarını hissetti. “Kalp atışlarını hızlandırabilir mi?” Aniden hızlandı, sertleşti. “Hiç sanmıyorum.” Bacakları titreyerek daha fazla açıldı, dolgunluk daha da derine işledi. “Cevabını bildiğin sorular sorma.” diye inledi, tırnakları yastığa batarken. Ritim çılgınca hızlandı. Karyola duvara daha sert çarptı, yastıklar yere uçtu. “Cevap vermelisin.” dedi otoriter bir sesle. “Hiç bir erkek seni böyle tatmin edebilir mi?” ”Hayır.” Dudakları hafifçe titredi, kehribar gözlerinin büyüsüne kapılmışçasına. ”Senin dışında...” Elleri yavaşça yüzüne doğru uzandı, parmak uçları çenesinin konturlarında gezindi. ”Kimse... kimse beni bu kadar derinden vuramaz.” Nefesi dudaklarına takıldı, her kelime içten gelen bir itiraf gibi döküldü. ”Kimse bu kadar içime işleyemez.” Avuçları omuzlarına kayarken, tırnakları teninde hafif izler bıraktı. ”Kimse beni böyle çıldırtamaz.” Alnından süzülen ter, yanağında ıslak bir iz bırakarak boynuna doğru ilerledi. ”Senin dışında...” Dişleri boynunun en hassas noktasında gezindi, ”kimse beni tatmin edemez.” Son sözleri, tenine değen dudakları arasında boğuk bir iniltiye dönüştü. ”Nefesi giderek hızlandı. “Cennet bizim için imkansız olsa da, seninle cehennemde yanabilirim.”
Updated at
Reads
"Seks." Bacaklarımı masanın üzerinde otururken sonuna kadar ayırdım. "Sadece yatakta yapılan bir eylem değildir Bay Shawn." "Seks her yerde yapılabilecek bir şey de değildir Bayan Owen." Ellerini dizlerimin üzerine koyarak bacaklarımı sıkıca kavradı. Beni hızlıca kendine çekti ve sertliğini uyluklarımın arasına bastırdı. "Ama bu masa istisnalar arasında sayılabilir." Arsızca inleyerek, başımı geriye attım. "Lütfen, sert ol."
Updated at
Reads
Infector-Z virüsüne bu ismi verdiler. Başlangıçta, GeneWorld adı verilen projede amaç, üstün insanlar yaratmaktı. Deneyler başarılıydı ve genetik mühendislik, beklenenden çok daha hızlı ilerledi. Ancak, işler ters gitmeye başladı. İnsanlar üzerinde yapılan genetik değişiklikler beklenmedik sonuçlar doğurdu. Virüs, insanlara genetik modifikasyon amaçlı yapılan müdahaleler sırasında kazara bir hastalık gibi bulaşmaya başladı. Başlangıçta, virüs sadece laboratuvar ortamındaki gönüllü deneklerde görülüyordu. Ancak, bu genetik mutasyonlar, virüsün hızla yayılmasına neden oldu. Ardından hızla büyüyerek bir pandemiye dönüştü. Infector-Z, her geçen gün daha fazla hayatı alırken, insanlık da kıyamet noktasına doğru sürüklendi. Hükümetler, topluluklar - medeniyet bir yıla kalmadan çöktü. Ne oldu da dünyayı bu hale getirdik? İnsanlık, üstün insan ideası için kendini böyle bir felakete sürükledi. Infector-Z virüsünün pandemiye dönüştüğü gün insanlığın sıfır noktasıydı.
Updated at
Reads
Ağır cinsellik ve yetişkin sahne içerir ❗ "Neden sadece mavi gözlü insanlarla seks yapıyorsun?" "Zevk meselesi diyelim..." "Şansa bak benim de gözlerim mavi." ❤️🔥 Kadın garip zevklere, adamsa tuhaf takıntılara sahipti. ❤️🔥 ❗ KÜL YASEMİN serisinin yan kitabıdır❗
Updated at
Reads
+18 yaş üzeri için uygundur. Ağır smut sahneler içerir! Sert öpüşü az önceki masum anı yok etti masumiyet iki günahkar arasındaki toz pembe yalan gibiydi. Parmakları iki yanağımı kavrayıp yüzümü yüzüne yaklaştırdı. Dudakları aralandığında alt dudağımı kavrayıp ağzının içine gömdü. Parmaklarıma dolanıp kalmış saçlarını asılıp alnı alnıma yaklaşacak kadar yakınlaşmıştık. Dudakları tenimden bir an olsun geri durmadan aşağılara doğru indi. Göğüs kıvrımımı öperken dişlerini sürtüyordu Avuçlarını gögüslerimin üzerine oturttu. Sıkıp sıkıp bırakırken beni ele geçirmesine izin verdim. Göğüslerimin kabarıp bedenimin uyarılırken uçlarının dikleştiğini hissediyordum. Dudağı sağ göğsüme kayıp kiraz çiçeği dediği uca ilerledi. Elini çekerken göğüs ucumda iki dudak ve aniden gelen bir ıslaklık hissettim. Dili etrafında tam dur döndükten sonra dişliyor ve aynı şeyi sürekli yapıyordu. Nefes almak bir yana dursun bedenim her dakika başı uyarılıyordu. Yüzü göğüsümün yakınındayken elleri kalçalarıma tutunuyor ve yavaş yavaş sürtünerek aldığım zevki arttırıyordu. Dudaklarımı işkence ettiği yerden zorlukla ayrıldığında yüzümün haline bakmak için başını kaldırdı. Halimizden memnunduk. İşaret parmağım dudaklarımın arasında dişlerimin mahkumiyeti altındaydı. Eğer ısırmasam iniltim okyanus ortasında olsak bile kıyıdan duyulurdu. İkimizinde şiddetle inip kalkan göğsü birbirine çarpıyordu. Bacaklarımı biraz daha ayırıp kendine dolayıp bacak arama girerken ellerimin titrediğini fark ettim ve sertçe yutkundum. Yüzümü perdeleyen saçlarımı gözümün önünden çekerken eğilerek bir kez sürtündü. Başım geriye düşmüştü araladığım dudaklarımdan kesik kesik nefesler alıyordum. Geri çekilmek ister gibi kalçasını benden uzaklaştırırken beline sarılı bacaklarımı sıkılaştırdım. Nefeslerimi daha yakından duymak ister gibi yüzüme eğildi. Sessizlik aramızda sakin bir nehir gibi akıp gitti. Parmak uçlarımda teninin sıcaklığını hissetmeyi hiçbir hisse değişmezdim. Bakışlarım yarasına çevrildiğinde parmak uçlarım yararsına gitti. Dokunup acıtmaktan çekinmiştim ama yarasına şifa olacakmışım gibi dokunmayı seçmiştim.
Updated at
Reads
"Yaklaş." diye fısıldadı usulca. "Yaklaş güzelim." Nefesi boynuma çarptı. Sıcak nefesleri boynumu okşuyordu. "Kim olduğumu biliyorsun." Gömleğini kumaşını ellerim arasına topladım. Başımı duvara yaslarken gözlerinin içine bakıyordum. Artık direnemiyordum. Benim de gücümün bir sınırı vardı. "Ben bir askerim." Sessizce başını dediklerimi onaylarcasına sallıyordu. Ama elleri elbisemin eteklerini kalçama sıyırmakla meşguldü. Bunu hissedince ve hafif çakır keyif olmamın verdiği rahatlıkla kıkırdadım. Araladığı gözleriyle beni süzerken, gözlerimi kaçırmak istedim. Bunu yapamadım. Zamana mühürlenmiştim. Dokunuşlarına odaklanmıştım. İrade savaşına yenik düşmüştüm. "Bana bilmediğim bir şey söyle." Dudaklarıma karşın konuşurken sıcak tatlı nefesini hissediyordum. Beklemediğim bir anda beni kalçalarımdan tutarak kaldırdı. Göğüslerimiz yapışıp bir bütün olacak şekilde beni kucakladı. "Ancak sana direnmekten yoruldum. Senin de yorulduğun gibi. Artık şehvetime karşın savaşmayacağım." Gömleğinin yakalarından çekerek, dudaklarına tutkuyla yapıştım. Ve o da zaten bunu bekliyordu.
Updated at
Reads
"Seni istiyorum. Her bir parçanı. Ruhunu, kalbini ve aklını.” Kıyametin sesi yükseldi. Sesi tüm evrenlere kıyamet getirendi. Unutulmuş bir efsanenin, tarihin tozlu raflarından yükselen kitabı gibi bedeni suyun üzerinde belirirken göğe erişti. Ebediyhhiheti tek bir faninin akliyetin de sınırlandırılmıştı. Tüm ilahi varlıkların kapana kısılıcağı güçte ki, okyanuslarla kaplı aklın sınırları içinde okyanusun dibinde ki zincirlere vurulmuştu. Unuttun mu beni diye baktı mavi gözlere ya da hiç hatırlayabildin mi beni diye kuşkuyla kısıldı gözleri. Sonra emin oldu; hiç vakıf olunmamıştı ki varlığına. Yıllarıdır zihin okyanuslarının dibinde uykuya çekiliydi. Hiç hatırlanmamıştı ki unutulsun. Ama o varlığının yok ediş amacını hiç unutmamıştı. Sesi kıyameti getirirdi. Evrenler haykırışıyla kıyamete sürüklenir ve nihayet şarabı sunulurdu. Yaratılış gayesini hatırladı. Acısını çıkaracağı mavi gözlere baktı. Fani bilir gibi baktı gözlerine. Her şey bilir gibi ve farkında olan yüz ifadesi zaman gibi donuktu. Zihin okyanuslarında zaman akmazdı. Kadim olanı hatırlamakta güçlük çekiyordu. Okyanuslardan kız fısıldıyordu. Kadim olanı hatırlayamıyorsa da yaratılış gayesini biliyordu. Kıyametin sesi apaçık bir gerçekle bu evrenin sonunu da getirmek için öfkeli bir haykırışla yankılanacaktı. “Beni isteyebilirsin ruhunu ele geçirebilirsin hatta kalbimi bile fethedebilirsin ama aklıma hükmetmek buna senin gücün yetmez.” Korkak bakışlardan öte cesur gözler kıyametin sesini tanır bilir hale bürünmüş bakışlarla örtülüydü. “Sûr.” Kıyamet getirenin ismi anıldığında kıyamet getirenin gözleri irileşti. “Düşmüşlerin unutulmuşu. Lucifer, Yekun, Kesabel, Gadreel gibi düşmüş melekler arasında bile anılmayan ve unutulmuş olan.” Sûr, bu küstah ama gerçek olan sözleri işitirken öfke, kin ve nefret hisleri yüzünde belirginleşti. “Sen beni tanırken insan kızı ben senin kim olduğunu bile bilmiyorum. Kimsin sen?” “Anna Maria Mia Valentina.” Sûr ismi duyunca sustu çünkü diyecek bir şeyi yoktu. “Ve sen benim zihnimin içine hapissin.” diye sözlerine devam etti kız gözlerini varlıktan ayırmadan. “İstersem seni okyanusun dibine yeniden hapsederim. Unutulan olursun. Yeniden hatırlanmayan. Bir hiçten ibaret olan. Yoklukta kalan.” Uğursuz bir gülümseme kıvrılan dudaklar da belirdi. “Sen beni isterken Sûr, ben sana zaten sahibim
Updated at
Reads
"Seni istiyorum. Her bir parçanı. Ruhunu, kalbini ve aklını.” Kıyametin sesi yükseldi. Sesi tüm evrenlere kıyamet getirendi. Unutulmuş bir efsanenin, tarihin tozlu raflarından yükselen kitabı gibi bedeni suyun üzerinde belirirken göğe erişti. Ebediyeti tek bir faninin aklıyetin de sınırlandırılmıştı. Tüm ilahi varlıkların kapana kısılacağı güçte ki, okyanuslarla kaplı aklın sınırları içinde okyanusun dibinde ki zincirlere vurulmuştu. Unuttun mu beni diye baktı mavi gözlere ya da hiç hatırlayabildin mi beni diye kuşkuyla kısıldı gözleri. Sonra emin oldu; hiç vakıf olunmamıştı ki varlığına. Yıllarıdır zihin okyanuslarının dibinde uykuya çekiliydi. Hiç hatırlanmamıştı ki unutulsun. Ama o varlığının yok ediş amacını hiç unutmamıştı. Sesi kıyameti getirirdi. Evrenler haykırışıyla kıyamete sürüklenir ve nihayet şarabı sunulurdu. Yaratılış gayesini hatırladı. Acısını çıkaracağı mavi gözlere baktı. Fani bilir gibi baktı gözlerine. Her şey bilir gibi ve farkında olan yüz ifadesi zaman gibi donuktu. Zihin okyanuslarında zaman akmazdı. Kadim olanı hatırlamakta güçlük çekiyordu. Okyanuslardan kız fısıldıyordu. Kadim olanı hatırlayamıyorsa da yaratılış gayesini biliyordu. Kıyametin sesi apaçık bir gerçekle bu evrenin sonunu da getirmek için öfkeli bir haykırışla yankılanacaktı. “Beni isteyebilirsin ruhunu ele geçirebilirsin hatta kalbimi bile fethedebilirsin ama aklıma hükmetmek buna senin gücün yetmez.” Korkak bakışlardan öte cesur gözler kıyametin sesini tanır bilir hale bürünmüş bakışlarla örtülüydü. “Sûr.” Kıyamet getirenin ismi anıldığında kıyamet getirenin gözleri irileşti. “Düşmüşlerin unutulmuşu. Lucifer, Yekun, Kesabel, Gadreel gibi düşmüş melekler arasında bile anılmayan ve unutulmuş olan.” Sûr, bu küstah ama gerçek olan sözleri işitirken öfke, kin ve nefret hisleri yüzünde belirginleşti. “Sen beni tanırken insan kızı ben senin kim olduğunu bile bilmiyorum. Kimsin sen?” “Anna Maria Mia Valentina.” Sûr ismi duyunca sustu çünkü diyecek bir şeyi yoktu. “Ve sen benim zihnimin içine hapissin.” diye sözlerine devam etti kız gözlerini varlıktan ayırmadan. “İstersem seni okyanusun dibine yeniden hapsederim. Unutulan olursun. Yeniden hatırlanmayan. Bir hiçten ibaret olan. Yoklukta kalan.” Uğursuz bir gülümseme kıvrılan dudaklar da belirdi. “Sen beni isterken Sûr, ben sana zaten sahibim.”
Updated at
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.