Hayalatolyesi
Reads
Nil Paşazade hayatında çok defa hatalar yapmıştı ancak bu defa kendisi bile başına bela ettiği durumdan memnun değildi. Metin Güneş ile ilgili planlarının patladığı gecenin sabahında işler istediği gibi bitmemiş, hem Efe hem de İnci'nin de şahit olduğu bir seks itirafına sebep olmuştu. Peki ortalığı bu kadar karıştırmışken bu durumdan nasıl kurtulacaktı? Ya da kurtulabilecek miydi? Peki Metin'le olan bu nefret oyununu aynı evin içinde nasıl oynayacaktı?
Updated at
Reads
📍📍DETAYLI TASVİRLERLE CİNSEL İÇERİK BULUNMAKTADIR. YETİŞKİN OLMAYAN OKURLAR OKUMAMALI!!! Koşar adımlarım mermer zemine vurdukça tıkırdıyordu. Sesleri duydukça kendimi Ömer Seyfettin hikayelerinde bir karakter gibi hissediyordum. Hayatının en ağır dramını yaşayacaktım birazdan. Ruhumun her bir zerresi bir kuşun gagasıyla parça pinçik ediliyordu. Ben yavaş yavaş ölüyordum. Merdivenleri koşar adımlarla tırmandım. Çantam omzundan düşünce yerde sürükleyerek götürmeye başladım. Gürültüleri takip etmem yetiyordu aslında. Vakit gelmişti ve ben geç kalmak üzereydim. Kapıya vardığımda durdum. İçeri girmeye cesaretim yoktu. Sevdiğim adama dur demeye hakkım yoktu. Kapının kenarına dikildim, o, bir zamanlar sevdiği kadını görebilirdi şimdi. Bir zamanlar uğruna ölmeyi bile göze aldığı kadının gözlerine bakarak hayatından çıkıp gidebilirdi. Bekledim. Masanın ardında geliniyle oturan adamımın beni görmesini bekledim. Nikah memuru sorularını sormaya başlayınca salondaki uğultu da kesildi. Gelin deli bir aşkla sevdiğim adama bakıyordu. Orada olmak için neler vermezdim? Ama bu sonu ben hazırlamıştım. O nikah masasına onu ben itmiştim. Aklımı kullanmayı seçmiş, kalbimin tüm isteklerini göz ardı etmiştim. O benim için ölürdü de ben ölmez miydim sanki? Kartal. Ah kalbimin kolu kanadı. Ben seni seçmeyerek bizi mahvettim. Peki şimdi ne olacak? Sen başkasına yar derken nasıl seveceğim seni? Ben başkasına yar derken sevmeye utanmadım. Şimdiden sonra nasıl utanacağım? Kalbimin ihanetini sakladım herkesten. Sevmiyorum artık, dedim. Peki senden nasıl saklayacağım? Her gün gözlerinin içine bakarken nasıl sevmiyormuş gibi yapacağım? Derken gözleri değiyor gözlerime. Bir zamanlar benden başkasını görmeyen gözlerinde yabancılaşıyorum. Yabanıllığıyla bir adım geri gidiyorum sanki. O artık benim değil. Nikah memuru soruyor.“Kartal ... ... ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?” Ben nefesimi tutuyorum. Şimdi evet diyecek ve biz biteceğiz. Oysa ben evet dediğim, ben evlendiğim zaman bitmiş olmalıydık. “Umay!” diyor bir ses ardımdan. İrkiliyorum ve ardımı sönüyorum. Saruhan’ın yeşil gözleri tüm dehşetiyle bana bakıyor. Eski sevgilimin nikahını izlerken kocama basıldım. Rezilliğin zirvesi bu değilse eğer biraz sonra Saruhan’ın tepkileriyle çıkacağız zirveye. “Saruhan,” diyorum gergin. Ellerim arkada suçlu çocuk gibiyim. Saruhan bana acıklı bakıyor. Onunla evlenmeyi kabul etmişken, onu seçmişken geçmişe takılı kalmam ona haksızlık değil mi? Ama gönül mantık dinlemiyor ki.
Updated at
Reads
Bir Kumarhane baronunun oğlu olan Eflal cerrah bir gün kimliği belirsiz bir kadın tarafından kaçırılır ve hayatı değişir. Artık Lal Ardıç'la birlikte askeri görevlerde çalışmak ve devletine hizmet etmekle görevlidir. Peki bu aksiyon ve aşkla harmanlanmış hikayede denklemin bilinmeyenleri ne olacak? Adım Eflal'di ama Lal'le tamamlanırdım. Kızıl saçlarına vuran güneş olmak, her bir tanesini sayabildiğim çillerine dokunabilmek isterdim, zümrüt gözlerine düşen yansımamdaki üzgün gölgeleri silebilmeye gücüm yetsin isterdim. Lal dili mi de gönlümü de bağlamıştı. Sonsuzluğumun kızıl çizgisi olmuştu.
Updated at
Reads
Biz birbirine tutkun bir besteydik. Birbiri ardına ulanan ezgiler gibi dökülmüştü notalar hayatımızdan. Biz kendimizin bestekarıydık. Peki ya güfte? “S*kim senin için sızlıyor,” dedi kadının öpüşleri arasına. Atiye’nin vanijası alev almıştı. “İçime gir,” dedi hunharca bir istekle. Bütün kasları istekle kasılıyor, kadınlığı nabız gibi atıyordu. Adam parmağına taktığı ağı çekerek tek güçlü hamlede yırttı. Atiye’nin vanijası tekrar nabız gibi attı ama bu en fenasıydı sanki. “İçin benim.” dedi adam hükmeden bir sesle. “*mcığın benim.” Parmağını içine itince Atiye şifonyerden destek aldı. Sanırım bu gece en fena geceleri olacaktı. “Senin de s*kin benim!” diye karşılık verdi kadın bedeninin yükselişine rağmen. Demek Bora yükseleceğiz derken bundan bahsediyordu. Deniz seviyesinin altındalardı ama kendini Everest’in tepesinde gibi hissediyordu.
Updated at
Reads
Dündar emanetine hüzünlü gözlerle baktı. Güya onu yaşatması gerekiyordu, oysa canını daha çok tehlikeye sokmuştu. İkisini birbirine bağlayan bir vasiyetin iki ucunda kalmış iki tartı onlar. Nisa, onun baharları getiren gece saçlı kadını. İpek gibi dokumuştu ömrüne kendini o saçlar, sırma gibi işlemişti ömrüne. Dündar daha ilk görüşte vurulmuştu da o ela gözlere, diyememişti tek kelam. Yalnız Kurt'tu o. Anasız, babasız... Düşmanları yar etmezdi Nisa'yı ona. Etmediler.
Updated at
Reads
"Bakma bana komutan. Kirliyim ben. Görmesin kirli bedenimi senin güzel gözlerin.." "Sen dünyadaki en temiz insansın Nefes. Sen benim gördüğüm en mükemmel yaratıksın. Dünyanın sekizinci harikasısın sen." diye fısıldadı genç kızın kulaklarına. Hem ona, hem de kendisine güç vermek ister gibiydi. Yaraları vardı onun.. Sarılması zor, iyileşmesi imkansız yaralar. Sihirli sözcükleri vardı onun.. Kadının yaralarına merhem olup iyileşmesi imkansız yaralarını iyileştiren... Onlar hem bir oldu, hem aşk oldu.. İmkansız diye bir şey olmadığını herkese gösterdiler..
Updated at
Reads
Elini kadının yakasından içeri soktu ve meme ucunu kavradı. Esra’nın solukları sıklaştı. “Sen bana ne diyordun geçen gün?” diye fısıldadı Alparslan Esra’nın kulağına. “Alp!” diye inledi kadın.” “Kalın ve büyük.” kadının elini p*enisinin üzerine koydu. “Doyurucu.” dedi Esra tam kelimeyi bularak. Elinin altında sertleşmiş organı okşadı. “Gel bakalım ne kadar doyurabilecek seni,” diyerek kucağına çekti kadını ve çoktan sertleşmiş aletinin üzerine oturabilsin diye koltukta biraz kaydı. Kucağına ata biner gibi bacaklarını iki yandan sallayarak oturan Esra Alparslan’ın üzerine eğildi ve dudaklarına kapandı. Vanijası ateş gibi yanıyordu ve bu yangın sönene kadar bu yol bitemezdi.”
Updated at
Reads
TUTKULU BİR AŞK ÜÇGENİNE VAR MISIN? +18 Ömer’le sevişiyorduk. İkimizde çıplaktık ve… Bedenimde gezinen dört el vardı. Dudaklarımızı ayırıp ardıma baktığımda Fırat’ı gördüm. Üçümüz de çıplaktık ve ikisi de beni öpüyordu. Zevk alıyordum. İkisiyle de olmayı nihayet başarmıştım. İkisi de birer mememi emmeye başlayınca haz doldum. Sonra ayrıldılar ve öpüşmeye başladılar. Saçlarını okşadım ve Fırat’ın başını çektim. Benimle öpüşmeleri, benimle sevişmeleri gerekiyordu. İlk gecemizde olduğu gibi öpüşmeye başladık. Ömer mahzun izleyince dayanamadım ve biraz da onu öptüm. “Evlenenince an*l yapacaktık.” Dedi Ömer. Ben böyle bir anlaşma hatırlamıyordum. “Hayır. Onun ilkleri benim. Önce benimle yapacak.” Dedi Fırat. Belimden tuttuğu gibi ardımı çevirdi. “Hani ilklerin bendim,” dedi Ömer. “İlk onunla seviştim. Bu da onun hakkı.” Diyerek Fırat’ı seçtim.
Updated at
Reads
Keyifli okumalar. İnsan ilk girdiği ortamda neyi algılar? Görüntü? Ses? Doku? Şahıs? İlk girdiğimiz odada, sokakta ya da markette algıladığımız ilk hissimiz kokudur. Aldığımız nefesle gelen koku bize ortam hakkındaki ilk notu vermemizi sağlar. Güzel bir yemek kokusu bizi gülümsetir mesela ya da lağam kokusu yüzümüzü buruşturmamızı sağlar. Peki ya şimdi? Ben de bir koku alıyorum. Tehlike kokuyor burası. Ölüm kokuyor. Yüzüm hissizleşiyor ve bakışlarım donuklaşıyor. Ölüm bana hiçlik hissi veriyor... Ve ben ölümüme ayaklarımla gidiyorum. Parmakları rakamlar üzerinde uçuşan yardımcımı izledim bir süre. Aselsan'da ben ondan daha kıdemliydim ve bildiğim her şeyi ona anlatıyor bir nevi yanımda yetişmesini sağlıyordum. Beraber Koral Türk Elektronik Harp sistemini geliştirmek üzere çalışıyorduk. Proje tasarımı ve oluşturulması bizim ekibimize aitti. Mühendis arkadaşlarım ve ben; Pınar Barış Harekatında devreye girmiş olan ve başarısı dillere destan bir sistem geliştirmiştik. Koral Sistemi sayesinde düşmanı kör ediyorduk ve Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük desteği olmuştu. Neyse girişte bu kadar sıkmayayım sizi. Ben ölümüme kadar ki zamanı anlatayım sizlere. Zira sayılı saatler sonra nefes almayacağım. Ve son nefeslerim ölümüm olan bu sistemin karşısında geçiriyorum. "Bugünlük bu kadar yeterli bence,"diyerek dikkatini bana vermesini sağladım. Birkaç saniye daha uğraştı ve işini bitirerek bana döndü. Gözlüğümü burnumun üzerinden işaret parmağımla ittim. "Pekala. Sistemin yazılımı taratalım, yazdığımız kısımda hata var mı bakalım. Sonra toparlanırız." Maskesini düzeltti. "Sen git ben hallederim o kısmı. Dün gece de burada kaldın. Bu kadar hırpalama kendini." "Pekala. Görüşürüz." O gidene kadar ben de taramayı yapacak programı başlattım. Saatime baktığımda akşam yediyi geçtiğini görmüştüm. Guruldayan midem açlık sinyalleri veriyordu. Eşim ne pişirmişti acaba? Normalde bu kadar çalışmazdık ama bu ara çok yoğunduk ve programın gerisinde kalmamak için mesai yapıyorduk. Fazladan bir saat çalışmak bile şuan ki durumumuzda çok değerliydi. İşlerimiz bitene kadar devam ettim ve nihayet paydos verdim. Biz sistemin yazılımını yaparken makine mühendisi arkadaşlar da beyni üzerinde çalıştığımız aracın gövdesiyle ilgileniyordu. Onların işi bizden önce bitmişti ve gitmişlerdi. Zimmetli bilgisayarlara bağladığım kendi dizüstü bilgisayarımın bağlantısını keserek kapattım. Montaj odasından çıkarak giyinme odasına ilerledim. Bilgisayarımı dolabın içindeki rafa koydum. Yeni bir maske alarak nemlenmiş olanı değiştim. Üzerimdeki beyaz önlüğü çıkartarak dolabıma astım ve içinde kişisel eşyalarımın olduğu koyu kahve tonlarındaki deri çantamı aldım. Bilgisayarı koymak için açtığımda eşimin dün sabah yemem için pişirip koyduğu poğaça kutusu gözüme ilişti. Hiç yemeden gidersem beni çok fena haşlardı. Zaten ev işi yapan biri değildi ve sadece ben istediğimde yapıyordu. Bir tanesini alarak ağzıma attım. Hımm maydonozlu ve peynirli, en sevdiğim. Üstelik hiç bayatlamamış. Gözlüğümü çıkartarak dolaba bıraktım ve ışıktan yorulmuş gözlerimi ovdum. Dün gece sabaha kadar bir hatayı düzeltmek için çalışmıştık ve hata yardımcımın yazdığı yeni bir tarama programı sayesinde çözümlenmişti. Beyni gövdeye montajlı olduğu için eve de gidememiştik. Dolabı kapattım ve kilitledim. Anahtarı omzuma astığım çantama koyarken telefonumu aldım. Bir mesaj vardı. Kızım ne zaman geleceğimi soruyordu. Yola çıktığımı söylerek yanıtladım. Heryer beyazdı. Bembeyaz. Yerdeki fayans, duvarlar, kapılar odaların içindeki alet edavatlar. Aydınlık bir ortam sağlanması için böyle tasarlamıştı. Kör nokta yoktu ve kamera ile izleniyorduk. Asansörlere varınca bindim. Bitkinlikten ellerim uyuşmaya başlamıştı. Tesisin özel otoparkı vardı. Ankara Gölbaşı mevkiinde kurulmuş olan tesiste; kara, hava, deniz, uzay ve insansız platformlar için radar ve elektronik harp sistemlerine yönelik faaliyetler yürüten Radar ve Elektronik Harp Sistemleri Sektör Başkanlığı görev yapmaktaydı. Benim birlikte çalıştığım ekibim de harp sistemleri geliştirmek üzerine çalışıyordu. Evim Alacaatlıdaydı ve minimum yarım saat mesafemiz vardı. Asansör kapısı açıldı ve ben dışarı çıktım ancak aklıma gözlüğümü dolapta unuttuğum geldi. O kadar yorgundum ki artık beynim laçka olmuştu. Kendimde değil gibiydim. Ardımı döndüğümde lanet kapı kapanmıştı. Açılması tekrar butona uzanacaktım ama kolun kalkmadı. Biran dizlerimin bağı çözüldü ve yere yıkıldım. Göğsümde bir ağrı hissettim. Bilincimi yitirmeden önce aldığım tek koku klor olmuştu... ♧♧♧
Updated at
Reads
Karadağlı serisi 1. Kitabı "Kalbim seni sevdi kadın.." belki ilk defa duymuyordu Ali Asaf'tan buna benzer sözleri, ama ilk defa kalpten konuşuyordu onunla. Daha önce de inanmıştı sevdiğini söylediğine, ama bu kadar değil, artık kimse ikna etmezdi Firuze'yi aksine. "Seviyorum seni.." Nikah masasına geçtiklerinde Beste ve Selim nikah şahidi olarak oturdu yanlarına. Belediye başkanı malum soruyu sordu ve onaylanan cevaplarla nikahı kıydı. Artık evlilerdi. Artık gerçekten Ali Asaf & Firuze Karadağlı çifti olmuşlardı. Firuze, artık Firuze Karadağlıydı... Ali Asaf Karadağlı'nın yüreğine dağlanmış kara sevdası; Firuze Karadağlı... ? "Hoş geldin." diyen adamın fısıltısı, çok şey vaad ediyor. Sanki; evime hoş geldin, diyor. Sanki; kalbime hoş geldin, diyor. Sanki; ömrüme hoş geldin, diyor. Sanki; neden daha önce gelmedim, beni çok beklettin, diyor. "Çok hoş buldum." diyen kadın, içindeki aşk dalgasıyla, istekle mırıldanıyor. Dudakları kavuşurken, tenlerin uyumu ayyuka çıkıyor. İlk öpüşme, ilk kavuşma, ilk ten uyumu... O an Ali Asaf anlıyor ki bu kadın, yıllardır açılmayı bekleyen Pandoranın Kutusu ve içinden saklı bir cennet barındırıyor..
Updated at
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.