871
VISITORS
19

ABOUT ME

Uzun yıllardır yazıyorum. Şiirlerim, öykülerim ve kitaplarım var. Düz yazı bile yazacaksam mümkün olduğunca edebi bir eser olmasına özen gösteriyorum. Şiirsel yazım tarzının yanında akıcı anlatım ve anlaşılabilir olmak benim en büyük önceliklerim.

ABOUT ME

Uzun yıllardır yazıyorum. Şiirlerim, öykülerim ve kitaplarım var. Düz yazı bile yazacaksam mümkün olduğunca edebi bir eser olmasına özen gösteriyorum. Şiirsel yazım tarzının yanında akıcı anlatım ve anlaşılabilir olmak benim en büyük önceliklerim.
FOLLOWING
You are not following any writers yet.
More

STORY BY Senior

Azap

Azap

Reads

“Aşkın adı töre defterine yazılırsa… Hiçbir kalp aklanmadan kurtulamaz.” Bir dağın gölgesine sıkışmış küçük bir köy… Kanla açılıp kanla kapanan defterler, adını kimsenin yüksek sesle söylemeye cesaret edemediği bir kelime: aşk. Elif, doğduğu günden beri bir aşiretin kızı, bir evliliğin bedeli, bir barışın imzası olarak görülür. Kendi kalbinin sesini ilk kez duyduğunda çok geç olduğunu sanır; çünkü kaderi çoktan töre masasında kararlaştırılmıştır. Baran ise yıllar sonra köyüne dönen, şehirle dağ arasında ikiye bölünmüş bir adamdır. Bir yanında geçmişte bırakamadığı bir sevda, diğer yanında kan davasını susturmak için önüne konan bir nikâh… Ve Demir… Çocukluktan beri Elif’in düştüğü her yerden onu kaldıran, ama bir gün, onu kaybetme ihtimaliyle kendi karanlığına düşen dağın delikanlısı. Bu roman, bir ceviz ağacının gölgesinde fısıldanan “belki”lerin, kuyu başında konuşulan “günah”ların, imam odasında sorgulanan “rıza”nın hikâyesi… Aşk ile töre, adalet ile intikam, sadakat ile ihanet aynı dar yolda karşı karşıya gelirken; bir “evet” ile bir “hayır”ın, bir “belki”den ne kadar kanlı ve ağır olabileceğini göreceksiniz. Bazı kalpler sevmekten değil, sevmeye fırsat bulamamaktan kırılır. Bazı cinayetler tetiğe basıldığında değil, yıllarca susulduğunda işlenir. Aşk, tutku, ihtiras, ihanet, töre, cinayet ve dram… Bu hikâyede hiçbir duygu masum kalmayacak; hiçbir karakter, başladığı yerden bitiremeyecek yolculuğunu. Bu kitabı okurken bazen Elif’in nefessizliğinde boğulacak, bazen Baran’la iki dünya arasında kalacak, bazen de Demir’in gölgesine korkuyla bakacaksınız. Ve son sayfayı kapattığınızda, belki de kendinize şu soruyu soracaksınız: “Bir kalbi kurtarmak için, kaç kalbi yaralamaya razıyım?”

Updated at

Read Preview
Taş Konak

Taş Konak

Reads

Midyat, taş avluların gölgesinde bir lanetin ağırlığı ile sınanıyordu; rüzgâr, kuru hışırtısıyla tozları savuruyor, yaslı sedirlerin dallarına bu kez bir intikam ağı örüyordu. Gökyüzü, kanla lekelenmiş bir yara gibi bu kadim toprağın öfkesini haykırıyordu. Eylül, konağın zincirlerinde bir mahkûm olan bu genç kadın, çocukluk aşkı Berdan'ın abisiyle zorla evlendirilmenin ezici yükünü taşıyordu. Bedeni acıdan kaskatı bir taş, ruhu ise bir ateşti ve bu ateş Midyat'a bir kıyamet gibi çökmeye and içmişti. Cehennemin ücra dehlizlerinin en dumansız yerinden dişi bir şeytan, yeryüzüne teşrif etmiş, adeta arz-ı endam buyuruyordu. Berdan’ın vurulduğu haberi, yüreğini bir hançerle oymuş, yerini bir alev ve devasa bir yeminle doldurmuştu: İntikam yemini. Töre, tüm pervasızlığıyla hayatı kızıla boyamıştı. Heplikten hiçliğe giden yolu kapatmış, Eylül'e küçük kıyametini her yeni gün yeniden yaşatır olmuştu; O ise tüm bu olanları şimdiye kadar nispeten sineye çekmişti. Lakin durulması gereken hudut da artık aşılmıştı. Öfke, kınsız bir kör bıçak iken bilenmiş, iki kere ateşten geçirilmiş ve çifte su yedirilmiş bir kılıçtı artık. Ne korku, ne vicdan, ne de tanrı tanıyordu. Eylül, töre denen insafsız yaratığı yok etmek için ittifak teklif eden şeytana ruhunu satıyordu. Plan mı? Şeytanın gelinine yakışır tek bir plan vardı: "Her yol mübah". Eylül, töre denen canavarı kendi elleriyle boğacaktı. Kerem, İstanbul’dan gelen o yakışıklı yabancı, onun kılıcı olabilirdi; ama bu kılıç, bir bedel talep edecekti, ve bu bedel, Midyat’ın taşlarını bile titretecekti.

Updated at

Read Preview
Ağa'nın Laneti

Ağa'nın Laneti

Reads

Mardin’in tozlu yollarında, Surayn Aşireti’nin gölgesinde, tutku ve töre çarpışıyor. Dijvan Surayn, kara sakallı, kaslı bedeniyle bir ağa; gözlerinde ihanetle yanmış bir ateş taşıyor. Roza Karacan, İstanbul’un modern dünyasından koparılıp törelerin zincirine vurulmuş bir doktor. Berdel, onları bir yatağa hapsediyor; ama bu birleşme, sadece bedenlerin değil, ruhların da savaş alanı. İlk gecede, loş konakta, Dijvan’ın sert elleri Roza’nın teninde kayıyor. Nefesi, onun boynuna değdiğinde, Roza’nın kalbi korku ve arzuyla çarpıyor. Çıplak bedenleri, ay ışığında dans ederken, inlemeler taş duvarlarda yankılanıyor. Dijvan’ın parmakları, Roza’nın en gizli yerlerini keşfeder; her dokunuş, bir teslimiyet mi, yoksa bir isyan mı? Roza, direniyor, ama bedeni ona ihanet ediyor – her öpücük, her hareket, onu daha derin bir hazza sürüklüyor. Dijvan, “Sen benimsin,” diye fısıldarken, Roza’nın tırnakları sırtında izler bırakıyor. Bu, bir esaret mi, yoksa yasak bir tutku mu? Töre, affetmez. Her gece, yeni bir birleşme; her dokunuş, daha yoğun bir arzu. Ama sırlar, bu ateşi zehirleyecek. Dijvan’ın geçmişi, Roza’nın ailesiyle kanlı bir bağ taşıyor. İntikam, aşkın gölgesinde pusuda bekliyor. Her gün yayınlanacak 1000 kelimelik bölümler, bu şehvetli ve tehlikeli dansı bir adım öteye taşıyacak. İlk bölüm, berdel gecesinin ateşli ritüeliyle başlıyor: Terle ıslanmış bedenler, birbirine dolanırken, Roza özgürlüğünü mü kazanacak, yoksa töreye mi teslim olacak? Bu karanlık, tutkulu yolculuğa hazır mısınız?

Updated at

Read Preview
SAVAŞ OYUNU

SAVAŞ OYUNU

Reads

Savaş henüz başlamadı. Ama kapıda. Ve bu kez, ne silahlar ne de kas gücü belirleyecek kaderinizi. Zihin… sadakat… ve hayatta kalma iradesi. Yüzbaşı Ahmet Celil’in sert sesiyle uyanan 3000 asker, bir simülasyonun eşiğinde. Ama bu bir oyun değil. Bu, çağın son savaşına hazırlık.

Updated at

Read Preview
Bir Adamın Güncesi

Bir Adamın Güncesi

Reads

“Kimi yollar yürünmek için değil, hatırlanmak içindir.” Bir adam... İsmi Emir. Kendi hayatının yıkıntıları arasında nefes almaya çalışan bir enkaz. Aldatılmış bir âşık, terk edilmiş bir çocuk, unutulmuş bir evlat. Ve sonra... İstanbul’un gölgeli sokaklarında, geçmişin sisine saplanmış bir sokak simitçisiyle karşılaşır: Sadık. Ne tam yaşlı, ne tam bu dünyaya ait. Bir bilge mi, bir meczup mu, yoksa kadim çağlardan kalma bir iz mi? Sadık, Emir’e bir defter uzatır. İçinde ne para, ne teselli vardır. Yalnızca tek bir söz: “Her iyiliğin ardından bir sınav gelir.” Ve böyle başlar Emir’in 100 gecelik yürüyüşü… Her gece bir yara sarar, her adımda bir hayal gömer, her iyilikle bir sınav kazanır. O artık yalnız bir adam değil; Kendinden kaçarken kendine dönüşen bir yolcudur. Ama bu hikâye sadece bir adamın kurtuluşu değildir. Bu, kadim zamanlardan bugüne uzanan bir hatırlayış öyküsüdür. Çünkü Sadık, yalnızca bir simitçi değildir. O, Lokman’ın sessizliği, Hızır’ın gölgesi, Dede Korkut’un kelamı, zamanın içinden süzülen bir bilgelik varlığıdır. Ve şimdi, gölgesini Emir’e devretmektedir. Bir Adamın Güncesi Her bölümü bir kandil, her satırı bir iz. Ve sonunda, hakikatin kapısında duran bir insan... ya da bir efsane.

Updated at

Read Preview
Ay Işığı Gözlerimi Aldı

Ay Işığı Gözlerimi Aldı

Reads

2064 yılında, Orta Kıta Konfederasyonu’nun gri şehirlerinde, Orhan adında bir mikrobiyolog, mikroskobunun başında hayatın sırlarını arıyor. Tezine gömülmüş, dünyadan kopmuş bir haldeyken, bir gece komşusunun getirdiği rahatsız edici bir haberle sarsılır. Ay kolonisi, insanlığın geleceği için parlayan bir umutken, gölgelerde neler saklanıyor? Rutin bir gün, beklenmedik bir anla kesintiye uğrar. Orhan, kendini anlam veremediği bir huzursuzluğun içinde bulur. Cevaplar aradıkça, her şey daha da bulanıklaşır. Mikroskobik dünyadan Ay’ın uzak ufkuna uzanan bu hikâyede, gerçekler ne kadar derinde yatıyor? Orhan, farkında olmadan neyin eşiğinde duruyor?

Updated at

Read Preview
Birlikte Yanalım

Birlikte Yanalım

Reads

Aşık bir adam bir kadına duygularını nasıl anlatabilir? Anlattıkları ne kadar etki bırakabilir? Hayır, doğru sorular değil bu sorular. Aşık bir adamın tutkusu ile psikopatlık arasında ne kadar fark var? İşte asıl soru bu. Sevdiği kadını beklerken sabırsızlanan bir adamın duygularının arşa nasıl tırmandığına tanıklık edeceksiniz?

Updated at

Read Preview

Navigate with selected cookies

Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.