Onca yaşadıklarınıza rağmen, geçmişinden kaçtınız mı hiç? Ben kaçtım.
Tüm hayatımda, tek bir yanlışla kaçtım.
"Azra yeni gelen müşterilere bak. Masa sayısı on." Anna'nın seslenmesiyle restoranın arka bahçesindeki banktan kalktım. Elimdeki kahveyi çöpe atıp içeri geçtim. "O saçını topla Azra!" Şef garsonun uyarmasıyla bileğimdeki siyah tokamı çıkartıp belime kadar inen siyah dalgalı saçımı salaş bir şekilde topladım. Resepsiyon masasına bıraktığım not defterimi ile kalemimi alıp onuncu masaya doğru adımladım. Siparişleri alıp mutfağa geçtim. "Onuncu masanın siparişleri." Not aldığım yemekleri tezgahın diğer tarafında duran Isabella'ya uzatıp yemeklerin hazırlanmasını beklemeye başladım.
"Ya! Azra az önce siparişini almak için gittiğim masadaki ultra yakışıklı genç gözlerini senden alamıyordu. Kızım sana çok fena bakıyordu." Kaşlarımı çatıp patavatsız arkadaşıma bir süre öylece baktım.
"Kızım bakma öyle, ciddiyim. Bu sefer diğerlerinden çok farklı bir şekilde bakıyordu." Mabel ısrarla konuştuğunda derin bir nefes alıp, "Neden hiç şaşırmadım Mabel? Buna alıştım ben ama bakıyorum sen hala alışamamışsın." Deyip tezgahın üstündeki hazırlanan tepsiyi alıp içeriye doğru adımladım.
"Ya! Azra bak ciddiyim. Bu sefer cidden değişik bir şey hissediyorum. Hem bir de sen bak." Mabel'i umursamayıp onuncu masanın yanına gidip yemekleri servis edince az önce Mabel'in anlattığı ultra yakışıklıyla göz göze geldik. Elimdeki son tabağı da bırakıp bana hala bakan yakışıklıyla tekrar göz göze geldik. Ama bu sefer değişik bir şekilde yavaşça kafamla selam verip gülümseyerek tekrar mutfağa döndüm.
Sanırım Mabel haklıydı bu sefer değişik bir şeyler oluyordu. İki yıldır burada çalışıyordum ve bu iki yıl içerisinde her gün beni cinsel obje olarak gören bir sürü pezevenklerle baş etmek zorunda kalmıştım.
"Sana değişik bakıyor demiştim." Mabel elindeki tepsiyi kucaklayıp yanımda durunca kollarımı göğsümde birleştirip karşımda yemek yiyen yakışıklıya baktım. "Yalnız bir şey söyleyeyim mi? Bunu da diğerleri gibi reddedersen seni döverim." Kafamı sağa çevirip kaşlarını çatan Mabel'e bakıp gülümsedim. "Fena değilmiş." Deyip tekrar yakışıklıyı incelemeye başladım.
Masada oturduğu için tam olarak boyunu görmemiştim ama yüzü baya iyiydi. Pürüzsüz ve hafif bronzlaşan teni, uzaktan bile çekici ve albenili duruyordu. Kahverengi küçük gözleri ona yabancı ama bana tanıdık olan bir yüzü hatırlattı. Geniş omuzları ve beyaz tişörtünden görünen kaslı vücudu oldukça göz alıcıydı. Hafif kıvırcık açık renkli saçlara sahipti. Kemikli yüzü ve pürüssüz teni ona dokunmam için bütün tenimi karıncalandırmaya yetmişti bile.
"Burada ne oluyor? Yine kimi gözünüze kestirdiniz?" Anna'nın sevinçle çıkan sesine gülümsememi genişletip sevgili arkadaşıma baktım.
"Azra'ya vurulan yeni biri. Ve bu sefer olacak galiba. Azra da etkilendi." Mabel heyecanla anlatırken bakışlarımı tekrar karşımdaki yakışıklıya çektim.
"İnanmıyorum! Azra..." İşte şimdi kadromuz dolmuştu. Christina da geldiğine göre grubumuz tamamlanmıştı.
"Kulak misafiri olmasaydım bana ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz?" Christina sitemle konuşunca olayı toparlamak bana düşmüştü. Bakışlarımı yüzüme aptalca bakan üç arkadaşıma çevirip derin bir nefes aldım. "Bana bakın daha fazla konuşursanız bunu da elimin tersiyle iterim ona göre." Oldukça tehditkar bir şekilde konuşup az önce gelen yeni müşterilerin olduğu masaya doğru adımladım.
Anna, Mabel ve Christina benim en sevdiklerimdi. İki yıl önce babamdan kaçıp buraya geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Amerika bana çok yabancı gelmişti. Anna bana iş bulmuş ve burada çalışmaya başlamıştım sonra ise Mabel ile Christina ile tanışıp iki yıldır arkadaştan öte olmuştuk.
Nihayet yorucu bir gün daha bitmişti. Eve gitmek için iş elbiselerimi çıkartıp kot şortumu ile tişörtümü giyip toplamayı hiç sevmediğim saçımı açık bırakıp restorandan çıktım. Hava oldukça sıcaktı bir an önce eve gidip soğuk suyun altına girmeliydim. Sözde Miami'de yaşıyordum ama hiç de yaşıyormuşum gibi hissetmiyordum. Günün on iki saatini o aptal restoranda geçiriyordum. Üstelik maaşımı bile tam alamıyordum.
"İyi akşamlar Senorita." Karşı tezgahta duyduğum sese bakıp hafifçe gülümsedim. "İyi akşamlar." Deyip karşımdaki yaşlı adama kafamla selam verip hemen birkaç adım ötemdeki apartmana doğru adımladım. Evim dördüncü kattaydı ve asansörün bozuk olmasıyla dördüncü kata kadar merdivenlerle gitmek zorundaydım.
Şansa bak benim şu an sahilde yüzmem gerekiyordu ama aptal gibi yatağımdaydım. Kızlarla birlikte bara gitmediğim için de pişman olmuştum. Onlar bu gece erkek avına çıkmışlardı ve ben sırf ava çıktıkları için gitmemiştim. Oysa gitseydim belki biraz eğlenirdim.
Yine klasik bir cuma sabahına gözlerimi açmıştım. Duş alıp ince askılımı ile kot şortumu giyip her zaman gibi saçlarımı açık bırakıp evden çıktım. Restoran ile evim arasında sadece on dakikalık mesafe olduğu için yürüyerek gitmeyi tercih ediyordum. "Günaydın Senorita." Yine karşımda tezgahını kuran yaşlı adamla göz göze gelip gülümsedim. "Günaydın." Deyip kafamla selam verip yoluma devam ettim.
"Günaydın Senorita." Tekrar duyduğum sesle duraksayıp neredeyse her sabah gördüğüm yüze gülümseyip, "Günaydın bayan Adriana." Dedim. Koluna taktığı çiçek sepetinden kırmızı bir gül çıkartıp kulağımın arkasına yerleştirdi. "İşte şimdi yüzünün güzelliği ortaya çıktı." Deyip her zaman yaptığı gibi göz kırpıp yürümeye başladı. "Teşekkür ederim Hanımefendi." Arkasından bağırıp teşekkür ettikten sonra tekrar yoluma devam ettim. Buraya geldiğimden beri Türkiye'nin aksine burada seviliyordum. Çünkü babamın kim olduğunu bilmiyorlardı. Kimse beni tanımıyordu. Burada güzelliğiyle baş döndüren, nazik, kibar, sevecen ve tatlı bir kızdım.
Bulunduğum yerden oldukça memnundum. Çevremdeki İspanyolları seviyordum. Amerika'daydım ama sanki İspanya'daymışım gibi bir hava vardı. Çünkü Kaldığım yer tamamen İspanyollarla doluydu. İspanyolların yaşadığı kasaba ve İspanya temalı bir restoranda çalışıyordum. Her an karşınıza çıkan biri size 'Senorita' Deyince şaşırmamalısınız. İlk başlarda yabancı gelse bile zamanla buna alışmıştım. Yolda geçerken bana 'Senorita' Diye seslenenlere alışmış hatta zamanla sevmeye başlamıştım.
Soyunma odasına girip elbise dolabımı açtım. İlk önce dolabımdaki kutuyu çıkartıp az önce Bayan Adriana'nın verdiği gülü kutuya koyup üstümdeki askılımı ile şortumu çıkarttım. Dolaptaki pudra pembesi, dizlerimin dört parmak yukarısında biten dar, üstü gömlekli kısa kollu elbisemi giyip bileğimdeki tokamla saçımı topladığım gibi odadan dışarı çıktım.
"Günaydın Azra." Christina elindeki kahveyi bana uzatırken, "Günaydın." Deyip Elindeki bardağı aldım. Beraber Mutfağın arka kapısından dışarı çıkıp her zamanki yerimize oturduk. Oturur oturmaz Anna ile Mabel'de bize katılmışlardı.
"Eee, dün akşam avınız nasıl geçti?" Kahvemden bir yudum alıp konuşmaya başlayan Anna'ya baktım. "Hiç güzel geçmedi. Hep aynı yüzlerdi." Anna iç çekince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ama seninki oradaydı." Mabel heyecanla konuştuğunda Anna anında araya girip konuşmaya başladı. "Dün bütün gece onu inceledim. Adam tam bir afet. Hem dün yanına gelen hiçbir kızı takmayıp sadece içti."
"Ha, bir de bir ara küçük bir konser verdi." Christina gülümseyip kahvesinden bir yudum aldı.
"Ve bütün bunlar yaşanırken sen orada yoktun Azra! " Anna kızmış gibi yaptığında sadece omuz silkmekle yetindim.
"Bana ne beni çok istiyorsa yanıma gelir." Deyip karton bardağımı yanımdaki çöpe attım.
"Afiyet olsun hanımlar, Size bir bardak daha getireyim mi?" Hepimiz sesin geldiği tarafa baktığımızda karşımızda uyuz Şef garsonu görmemizle aynı anda göz devirip tekrar birbirimize baktık. "Aslında çok iyi olur. Ama başka bir zaman. Şimdi işimizin başına gitmemiz gerekiyor. Malum bu restoran biz olmadan ilerlemiyor." Anna alayla konuştuğunda hepimiz gülümseyip içeri doğru adımladık. Anna haklıydı biz kızlar olmasaydık buraya kimse gelmezdi. Gelenlerin çoğu bize bakmak için geliyorlardı.
Hayatımda haz etmediğim tek insan şef garsonumuzdu. Onu bir kaşık suda boğabilirdim ama sinirlerime hakim olup uslu bir kız olmayı tercih ediyordum. Zamanında bana çok çektirmişti. Hayır yani onun pezevenk sevgilisi bana vurulduysa ben ne yapabilirdim. Aylarca peşimde it gibi koşup durmuştu.
Gelen müşterilere bakmaya gittiğimde yine dünkü yakışıklıyla bakışlarımız kısa bir süre kesişti. Cidden baya yakışıklıydı. Giydiği beyaz tişört sayesinde kaslı vücudunu sergiliyordu resmen. Dilini dudaklarının üstünde gezdirip bana hafifçe kafasını sallamasıyla aynı şekilde gülümseyip kafamı hafifçe sallayıp içeri geçtim.
"Kızım ne diye kafanı sallıyorsun? Git yapış dudağına." Anna yine saçmalayıp durmaya başlamıştı.
"Olmadı bir de akşam yatağıma alayım. Hı ne dersin Anna? Hatta gidip direkt 'Sevişelim' Diyeyim. Bu nasıl fikir?" Alayla konuştuğumda Anna heyecanla kafasıyla onaylayıp, "Çok iyi olur." Dediğinde kafamı iki yana sallayıp tezgahtaki tepsiyi alıp dördüncü masaya doğru adımladım.
***
Elbisemi çıkartıp askılımı ile şortumu giyip saçımı açtım. Elimle saçlarımı düzeltirken restorandan çıkmış eve doğru yürümeye başlamıştım bile. Arkamdan bana çarpan bedenle aynı anda belime yerleşen el ile yere düşmekten son anda kurtulmuştum. Az önceki şoku üstümden attığımda kafamı yukarı kaldırıp arkamdaki bedenle göz göze geldik. Tanıdık yüzüne baktığımda gözlerim pürüzsüz yüzüne ardından ise biçimli dolgun dudaklarına kaydı.
"Özür dilerim Senorita." Dediğinde hafifçe gülümseyip yapışık bedenlerimizi ayırdım. "Sorun değil." Deyip aramıza mesafeyi koydum.
"Aras." Elini uzattığında, havadaki elini tutup, "Memnun oldum Aras." Deyip az önce dudaklarını bastırdığı elime baktım.
"Memnun oldum Senorita. Sakıncası yoksa isminizi öğrenebilir miyim?" Elindeki elimin hala elinde olduğunu fark etmemle hızla elimi çekip yüzüme düşen saçımı geriye doğru itekledim.
"İsmimi her çarpıştığım erkeklere vermiyorum maalesef." Deyip yürümeye başladım.
"Tekrar memnun oldum Senorita." Arkamdan bağırarak konuştuğunda arkama bakmadan yürümeye devam ettim.
Uzaktan göründüğünden de yakışıklıydı. Uzun boyu ve kaslı vücudu bütün düşüncelerimi yıkmıştı. Sanırım aradığım erkek modelini bulmuştum. Yani bu sefer kızları dinleyecek ve bu yakışıklıyı değerlendirecektim. Ama önce biraz eğlenmeliydim değil mi? Eğlenmek benim de hakkım.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.